El Lissitzky – Arzum Çetin

Lazar Markovich Lissitzky, ya da takma ismiyle El Lissitzky 23 Kasım 1890 doğumlu Rus sanatçı, mimar, polemikçi tipograf, fotoğrafçı ve tasarımcıdır. 1890 ve 1930’larda faaliyet göstermiş olan, çoğunlukla Belarus ve Ukraynalı sanatçıların bulunduğu, Neo-primitivizm, suprematizm, constructivism ve futurizmden etkilenmiş olan Russian Avant-Garde’nin de önemli figüranlarındandır. Lissitzky’nin tüm kariyeri, sanatçının bir tür değişim ajanı olabileceği inancı etrafına kuruluydu. İşe Yiddish çocuk kitabı illüzyonlarıyla başladı. O zamanlar Rusya’da büyük değişimler oluyor, antisemitizm yasaları kaldırılıyordu. Kendisi de bir Yahudi olan Lissitzky, dinini yaymak için bu tarz çalışmalar yapıyordu. Çeşitli suprematist seriler oluşturdu (Proun gibi). Bauhaus (Almanya’daki bir sanat okulu) ve De Stiji’den etkilendi. Ölüm döşeğinde bile Nazilere karşı çıkılmasını destekleyen propogandalar yaptı ve posterler hazırladı.

On üç yaşındayken Yehuda Pen’den ders almaya başladı, Yehuda Pen o zamanlar ünlü olan başarılı bir ressamdı. On beş yaşına geldiğinde kendisi de ders verebilecek kadar iyiydi. Bunu ileride tanışacağı Malevic’in yönettiği UNOVIS’te de (sanatta düşünceler üretip geliştiren, Vitabesk Sanat okulunda kurulmuş kısa ömürlü Rus sanatçı topluluğu, Yeni Sanatın Şampiyonları’nın kısaltması) sürdürdü. 1909 yılında puanı yettiği halde sınırlı sayıda öğrenci kabul ettiği için Saint Petersburg Üniversitesi’ne kabul edilmedi. Aynı sene, Rusya’daki pek çok kişi gibi Almanya’ya, Technische Hochschule’ye mimarlık eğitimi almaya gitti. Bu sırada Avrupa’yı dolaştı, İtalya’da 1200 kilometreyi yaya gitti ve ilgisini çeken her şeyi defterlerine çizerek kaydetti. Bu sırada onun Yahudi kültürüne olan ilgisini arttıran Ossip Zadkine’yle tanıştı. Birinci Dünya Savaşı’na kadar Almanya’da kaldı, savaş başlayınca da Marc Chagall, Wassily Kandisky gibi diğer sanatçılarla birlikte İsviçre ve Balkanlar üzerinden ülkesine geri dönmek zorunda kaldı.

Mayıs 1919’da Marc Chagall’ın davetiyle, Chagall’ın yeni kurduğu sanat okulu People’s Art School’da grafi, basım ve mimarlık hakkında dersler vermeye başladı. Bu sırada Chagall’ın davet ettiği Malevich’le de tanışmış oldu (Chagall Yehuda Pen’i de ders vermeye davet etmişti). Malevich sürekli ortama yeni fikirler getiriyordu. Başlarda bu biraz hareketlilik katsa da zamanla, o döneme göre fazla aykırı olan görüşler sunmaya başladı. İlk başta impressionism, kübizm ve primitizm’den sonra Malevich Suprematizm’e geçti. El Lissitzky Marc Chagall’a ve gelenekçi görüşlerine sadık olsa da Malevich’in suprematizmine de çok ilgi duyuyor ve bunu destekliyordu. Yavaş yavaş geleneksel Yahudi sanatından ayrılarak Suprematizme geçti, bu sırada Marc Chagall okuldan ayrıldı.

Suprematizm geometrik formlara dayalı, sayılı renklerle döşenmiş bir sanat akımıdır. Suprematizm hakkında yapılabilecek tüm açıklamalar kurucusu olan Malevich’in tanımlamalarına dayanır. Yani saf sanatsal duyguların üstünlüğüne dayalı soyut sanat. Materyalizm ve constructivism’in karşısında yer alır. Hümanizm gibi her şeyin merkezine insanı koymaz. Aksine insanı (sanatçıyı) mutlak olmayan nesnelliğin hem vericisi hem de yaratıcısı olarak görür. Malevich şekillerden bir tür dil oluşturdu. Kare gibi mükemmel şekilleri, insanlığın doğayı açma yeteneğinin sembolü olarak kullandı. Kendisi mistik hareket teosofisiyle (Tanrı bilgisine ruhsal coşkunluk ve sezgi ile ulaşılabilir) çok ilgiliydi ve fiziki şeylerin ötesindeki ruhani gerçekliği açığa vurmakta sanatını kullandı. Malevich ve grubu (the Supremus) suprematizmi, Stalinizm ile birlikte gelen sanattaki aşırı kısıtlamalardan dolayı sona erdirmek zorunda kaldı. Yine de Malevich kendi portresini yaparken her ne kadar eski tarzda yapmış olsa da imzasını beyaz bir karenin içine siyah kalemle attı.

El Lissitzky akıl hocası ve bir grup öğrenciyle birlikte (bunların içinde ileride mimarlıktaki ilk suprematist eserleri verecek olan Lazar Khidekel de vardı) Suprematizme yoğunlaştılar. Bu sırada Beat the Whites with the Red Wedge posteri ortaya çıktı. Kırmızı komünist ve devrimcileri, beyazlar ise liberal, tutucu bir grubu temsil ediyordu. Bu onu Malevich’in suprematizminden ayırdı ve kendi stilini ortaya koymasını sağladı.

Yaptığı Prounların ise anlamı hiçbir zaman tam olarak açıklanmadı. Proun temel olarak Lissitzky’nin suprematizmi alışılmamış fikirlerle, farklı perspektif ve uzaydaki nesneleri kullanarak yaptığı keşfiydi. Lissitzky ile suprematizm düz bir zeminde iki boyutlu olmaktan üç boyutluluğa taşındı (mimarlığın da yardımıyla). Bunu yaparken mimarlığın temel elementlerini (hacim, kitle, renk, alan ve ritim) yeniden suprematist ideallere göre yorumladı. Prounlarla daha iyi, ütopik dünyalar geliştirildi. Bu sosyal amaçlı sanatı da Lissitzky’yi dediği gibi ‘görev odaklı bir sanatçı’ haline getirdi.

Kaynakça

Moodbook.com

Wikipedia.com (El Lissitzky, proun, UNOVIS, Kazimir Malevich, Suprematism, De Stijl, Yehuda Pen, Bauhaus, Beat the Whites with the Red Wedge)

El Lissitzky – Arzum Çetin

Leave a comment